Kitapların dünyasına girmek tahmin edildiği kadar zor değildir. Az çok kitap okumayı seviyorsanız yapacağınız basit birkaç hamleyle kitap okumayı daha eğlenceli hale getirebilir ve kitap okuma sürelerini uzatabilirsiniz. Bu noktada size birkaç önerimiz olacak. Öneriler Edebyahu.com yazarlarından Kaan Tan’ın kaleminden çıktı.
Kitap okumayı sevdirecek fikirler
Öncelikle iyi bir kitap okuru değilseniz size önerimiz kitap okumaya ince kitaplarla başlamanız. En fazla 100 sayfalık kitapları düzenli şekilde okuyarak kitap okuma alışkanlıklarınızı geliştirebilirsiniz.
Kitap damgası. Benim kitap okumayı eğlenceli hale getirmek gibi bir amacım var. Bu sebeple özellikle öğrencilerime kitap damgası hediye ederek onlara değer verdiğimi hissettiriyorum. Öğrencilerimin düş dünyalarından hareketle hazırlattığım kitap damgaları ile öğrencilerimin kitaplarını daha bir eğlenceli hale getiriyorum.
Kahve veya çay. Kitap okurken bu ikisinden birini tercih etmek kesinlikle kitap okuma sürenizi uzatıyor. Tabii sürekli çay ve kahve içmek değil de bir iki bardak tüketmek, dikkatinizi dağıtmanızı da engelleyecektir.
Masada okuma. Kitap okumak için masayı tercih etmeniz yorgunluğunuzu azaltacak, yatakta okurken yaşadığınız uyuma riskini en aza indirecektir.
Bu listeyi kendinize göre arttırabilirsiniz. Benim için bu listedeki her bir madde vazgeçilmezdir. Özellikle kişiye özel hazırlanan kitap mührü, kitap damgası ile kitap okumanın ayrıcalıklarını tadabilirsiniz.
Türkçe dersi ilkokul yıllarından mezun olana kadar her sene karşımıza gelen bir derstir. Hatta dönem dönem sınıf geçebilmek için baraj ders olduğu bile olur. Her sene haftada 3,4 saat öğretilmeye çalışılmasına rağmen bugün YGS Türkçe Türkiye ortalamasına baktığımız zaman maalesef 40 soruda 14-15 net gibi bir rakam karşımıza çıkmaktadır. Bu da aslında birçok derste olduğu gibi Türkçe dersinde de öğretim sistemimizin veya öğrenci kalitemizin sınıfta kaldığını gösterir. Sebebi her ne olursa olsun ülkemizin genç nesli ve ülkemiz bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Hal böyle olunca biz Türkçe öğretmenlerine de bu konuda düşünmek ve sorunun temeline inerek bu sorunu çözmek gelir.
Peki Türkçe dersi nasıl öğretilmeli veya nasıl çalışılmalı?
1. Türkçe dersi sarmal bir yapıya sahiptir. Yani her konu bir şekilde birbirini bütünler. Birbirinin eksiklerini tamamlar ve birbirinin öğrenilmesine yardımcı olur. Örneğin öğrenci sözcüğün yapısını bilmeden cümlenin ögeleri ve anlatım bozukluğu yapamaz. Öğrenci sıfat ve zarfı öğrenmeden sıfat fiili ve zarf fiili öğrenemez. Sözcükte anlam bilmeyen öğrenci paragraf sorularını yapamaz. Peki bunun için ne yapmalı?
Türkçe konularını belirli bir öğrenme sırasına dizmeli ve bir konuyu tüm ayrıntılarıyla öğrenmeden bir diğer konuya geçmemeliyiz. Konuyu iyice öğrendikten sonra diğer konuya dönmeli, bir önceki konu veya konularla bağlantısına bakmalıyız. Biz, www.kolayturkce.com isimli internet sitemizde TEOG, YGS, LYS, KPSS ve ALES gibi sınavlara hazırlanan öğrencilerimiz için konu anlatım sıramızı yayımlıyoruz ve öğrencimizin mantıklı bir sıraya göre çalışmasını sağlıyoruz. Doğru sıralama başarıyı getirecek en önemli etkendir!
2. Bir diğer konu da konuların tam anlamıyla öğrenilip sorularla pekiştirilmesi. Yine yukarıdaki maddenin devamı niteliğinde olan bu maddede konunun iyice öğrenilmesini denemeler ve çıkmış sorular ile öğrenilen bilginin pekiştirilmesi sağlanmalıdır.
3. Sık sık önceki öğrenilen konulara dönülmeli ve bol tekrar ederek unutmanın önüne geçilmelidir.
Unutmayalım ki bilgi ne kadar içselleştirilir, özümsenirse başarı o kadar artacaktır.
2014-2015 eğitim öğretim yılı Türk edebiyatı, dil ve anlatım dersleri sene başı zümre öğretmenler tutanağını aşağıdaki bağlantılara tıklayarak indirebilirsiniz. Birden fazla eklememizin sebebei hangisi size uygunsa onu kullanmanız.
Zümre öğretmenler toplantısı her sene başında, dönem sonunda, dönem başında ve yıl sonunda olmak üzere senede dört defa yapılır. Yapılan her toplantı bir yazman tarafından kayıt altına alınarak idareye bildirilir.
2014-2015 eğitim öğretim yılı edebiyat dersleri grubu sene başı zümre öğretmenler tutanağını Hasan Yılmaz ve İlsmail Şimşek hocamız sizler için hazırladı ve kullanmanız için sundu.
Yapmanız gereken okul adını, öğretmen isimlerini değiştirmek ve zümre tutanağı içerisindeki belirli yerleri toplantıda aldığınız kararlara göre düzenlemek.
Paylaştığımız zümre tutanağı ile klasik açılış metinleriyle, Milli Eğitim Kanunu’yla, dilek ve temennilerle uğraşmayacak, okul türüne göre gerekli ders saatlerini, ödev konularını, okutacağınız kitap isimlerini vs. değiştirip kullanabileceksiniz.
Tanzimat Edebiyatında Gazete konusunu iki başlık altında incelemekte fayda var. Öncelikle Tanzimat edebiyatında gazetenin öneminden bahsedelim ve arkasından da bu dönem çıkan önemli gazeteleri kısa kısa tanıtalım.
Tanzimat Edebiyatında Gazetenin Önemi
Gazete, Türk edebiyatına Tanzimat edebiyatı ile birlikte girer ve en çok kullanılan edebî türlerden bir tanesi olur. Bu dönemde gazeteye verilen önemin bu derece olmasının belli başlı sebebi vardır. Öyle ki bu dönemde çıkan 60 kadar gazete bu önemin bir göstergesidir.
Tanzimat sanatçılarının asıl gayesi Batılı anlamda bir Osmanlı kurmak için halkı eğitmek, bilinçlendirmekti. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için halka en çabuk ulaşabilecekleri aracı kullandılar. Şüphesiz bu araç da gazete idi. Demek ki Tanzimat sanatçılarının halka ulaşmada benimsedikleri ilk araç gazete idi.
Bu dönem sanatçıları gazeteyi siyasî, toplumsal ve edebi çalışmalarının merkezi haline getirdiler. Öyle ki yurtdışına kaçmak zorunda oldukları zamanlarda dahi gittikleri yerde gazete çıkarmaya devam ettiler.
Tanzimat edebiyatı sanatçıları Batılı anlamda yeni bir edebiyat meydana getirmek istedikleri için bu yeni edebiyatın hemen her türünde (roman, hikâye gibi) eserler kaleme aldılar ve bu eserleri halka ulaştırmak, onlara tanıtmak için de gazeteyi bir araç olarak seçtiler.
Tanzimat edebiyatının önde gelen sanatçılarından Şinasi gazete için “amme hukuku” kavramını kullanmıştır. Yani halkın hukuku, halkın hukukunu korumak için bir araçtır gazete. Yine bu dönem gazetecilerinden ve yazarlarından Ali Suavi, “Anlıyor musunuz, gazete ne güzel mekteptir ve orada okuyanlar nasıl da uyanıyorlar!” sözüyle Tanzimat edebiyatında gazete nin öneminden bahsetmiştir.
Tanzimat Döneminde Çıkan Gazeteler
Takvim-i Vakâyi: 1831 yılında II. Mahmut döneminde çıkan gazete ilk resmî gazetemiz olma özelliğine sahiptir. Vakaların takvimi, kayıtları anlamına gelmektedir. Saray tarafından çıkarılır. Resmî duyurular ve iç-dış gelişmeler hakkında halka bilgi verilir. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da Osmanlı karşıtı propagandalar yapmak için çıkardığı Vaka-yi Mısriyye isimli gazeteye karşı çıkarılmıştır.
Dönem dönem kapatılan gazete Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Resmî Gazete olarak faaliyetlerini sürdürür.
Ceride-i Havadis:1940’ta İngiliz William Churcil tarafından çıkarılan gazete devlet tarafından teşvik edildiği, desteklendiği için yarı resmî gazete olarak kabul edilir. Kurulduğu ilk dönemde ilgi çekmeyen gazete gün geçtikçe daha çok ilgi görmüştür. Havadisler günlüğü anlamına gelir.
Tercüman-ı Ahvâl:1860 yılında Agâh Efendi ve Şinasi’nin birlikte çıkarmıştır. Bu gazete Tanzimat edebiyatının kuruluşu olarak kabul edilir. Yazılan ilk tiyatro eserimiz Şinasi’nin Şair Evlenmesi bu gazetede bölümler halinde yayımlanmıştır.
Tasvir-i Efkâr: Tanzimat dönemindeki diğer önemli gazetelerden bir tanesi de 1862’de Şinasi tarafından çıkarılmıştır. Bu gazeteyi 1865 yılında iki yıl Namık Kemal çıkarmış ve akabinde de Recaizade Mahmut Ekrem devam ettirmiştir.
Muhbir:Ali Suavi tarafından 1866 yılında çıkarılmıştır. Avrupa’ya kaçan Ali Suavi bu gazeteyi Londra’da çıkarmaya devam etmiştir.
Hürriyet: 1868’da Londra’da Namık Kemal ve Ziya Paşa tarafından çıkarılmıştır. Ziya Paşa daha sonra Cenevre’de çıkarmaya devam etmiştir.
Devir: 1872 ‘de Ahmet Mithat Efendi tarafından çıkarılmıştır.
Bedir: 1872 ‘de Ahmet Mithat Efendi tarafından çıkarılmıştır.
İbret: Namık Kemal Avrupa’dan döndükten sonra bu gazeteyi 1871’de çıkarmıştır. En önemli düşünce ve siyaset yazılarını bu gazetede yayımlamıştır.
Sabah: 1876’da Şemseddin Sami tarafından çıkarılmıştır.
Tercüman-ı Şark: 1878’de Şemseddin Sami tarafından çıkarılmıştır.
Ayrıca:
Bu dönemde yine Hadika, Sıraç, Basiret, İstanbul, Vakit, Mecmua-i Ebuzziyya isimli gazeteler çıkarmıştır.
Münif Paşa, ilk aylık bilim dergisi olan Mecmua-i Fünûn’u çıkarmıştır.
İlk çocuk dergisi Mümeyyiz ve resimli Mirat dergileri bu dönemde çıkmıştır.
Tanzimat edebiyatını göstermiş olduğu farklı özellikler bakımından I. Dönem Tanzimat Edebiyatı ve II.Dönem Tanzimat Edebiyatı olmak üzere ayırarak inceliyoruz. Her iki dönem de birbirinden farklı özellikler gösterir. Bu sebeple ayrı başlıklar altında incelemekte fayda var.
I. Dönem Tanzimat Edebiyatının Özellikleri (1860 – 1876)
Bu dönem Tanzimat edebiyatında toplumcu bir karakter ön plana çıkmıştır. Sanat toplum içindiranlayışı benimsenmiş; edebiyat ve tüm sanatsal faaliyetler toplumu eğitmenin, bilinçlendirmenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Demek ki edebiyat fikirleri yaymada, kabul ettirmede, öğretmede bir araçtır.
Roman, hikâye, gazete, tiyatro, eleştiri gibi türlerde ilk defa bu dönemde eserlerkaleme alınmıştır.
Vatan, hürriyet, hak, adalet, özgürlük, eşitlik gibi temalarla eserler kaleme alınmıştır.
Batı edebiyatındaki akımlar Türk edebiyatında görülmeye başlanmıştır. Namık Kemal, Ahmet Mithat Romantizmin etkisinde; Şinasi, Ahmet Vefik Paşa da klasisizmin etkisinde kalmıştır.
Parça güzelliği yerine bütün güzelliği öne çıkarılmış ve şiirlere ilk defa bağımsız isimler verilmiştir.
Bu dönemin genel özelliği ikiliktir. Divan edebiyatına tepki duyulmasına karşın ondan çok uzağa gidilememiştir. Öyle ki;
Milli ölçümüz olan hece ölçüsü ile şiir yazılması gerektiği benimsenmiş fakat aruz, hece ölçüsüne göre daha fazla kullanılmıştır.
Söz oyunları, sanatlar büyük oranda terk edilmiş, daha sade, anlaşılır bir şiir dili meydana getirilmiştir. ( Amaç halkı eğitmek, halka yeni şiiri, yeni yaşamı öğretmek olduğu için mümkün olduğunca sade bir dil kullanılması zorunluydu.)
Dilin sadeleşmesi gerektiği, daha çok Türkçe kelime kullanmak gerektiği savunulmuş ancak Arapça ve Farsça kelimelerin kullanımına devam edilmiştir.
II. Dönem Tanzimat Edebiyatının Özellikleri (1876-1895)
Bu dönem sanatın toplumu eğitme olan amacı terk edilmiş ve sanat sanat içindir anlayışı benimsenmiştir.
Sanatçılar daha çok bireyi ilgilendiren konulara yönelmişler, toplumun sorunlarına daha az eğilmek zorunda kalmışlardır.
Dilde sadeleşçe görüşü terk edilmiş I. Tanzimat Dönemi edebiyatçılarına göre daha ağır bir dil kullanılmıştır.
Şiirin konusu genişlemiş, güzel olan her şeyin şiirin konusu olabileceği düşüncesi ön plana çıkmıştır.
Recaizade Mahmut Ekrem, Sami Paşazade Sezai realizmden, Nabizade Nazım da natüralizmden etkinlenmiştir.
Bu dönem tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır. (Bunun sebebi 1876’da ilan edilen Kanun-i Esasi’nin 1878 ‘de yürürlükten kalkması ve Sultan Abdülhamit’in baskıcı tutumunun egemen olduğu İstibdat Dönemi’nin başlamasıdır. Zira bu dönemde birçok sanatçı yazılarından dolayı sürgün edilmiştir. )
Tanzimat Arapça “nzm” kökünden gelir ve düzen, düzenleme, düzenlemeler anlamına gelir. Tanzimat Fermanı da askerlikten ekonomiye birçok alanda düzenlemeler yapılacağının devlet eliyle duyurulduğu bir fermandır. Bu ferman ile Batılı anlamda bir düzene duyulan ihtiyaç dile getirilmiş ve devlet eliyle bu tasdik edilmiştir. Yani devlet birtakım yeniliklerin zorunlu olduğunu, değişimlerin yaşanması gerektiğini kabul etmiştir. Tabii bu kabul etme süreci Lale Devri’ne kadar uzar.
Bu dönemden itibaren gerek yurtdışına gönderilen geçici/kalıcı elçiler, gerekse burslarla okutmaya gönderilen gençler Avrupa’nın yaşayış ve düşünüş tarzını benimserler ve yurda döndüklerinde bunu uygulamaya koyulurlar. Gazeteler çıkarırlar, Batıyı tanıtan yazılar yazarlar, Batı edebiyatından tercümeler yaparlar. Hızla Batı medeniyet dairesine yönümüzü çevirmeye çalışırlar.
Gazetelerin Batılılaşma yolunda şüphesiz önemli rolü vardır. Yurtdışına gönderilen genç aydınlar Avrupa’da öğrendiklerini, gördüklerini, düşüncelerini gazeteler vasıtasıyla halka iletirler, anlatırlar.
Tiyatro yine Batılılaşma yolunda mühim bir araçtır. Birçok Fransız tiyatrocular kumpanyalar düzenleyerek Türk halkına tiyatroyu sevdirirler. Öyle ki Türkler oyunlar yabancı bile olsa hareketlerden zevk aldıkları için oyunları izlemeye giderler. Hatta Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile birlikte İstanbul’da bir de tiyatro binası yapılır.
Tanzimat Edebiyatının Başlaması
Toplumsal gelişmelerin kültürü, sanatı ve edebiyatı etkilemesi şüphesiz bir süre sonra olur. Tanzimat edebiyatının başlaması da Tanzimat Fermanı’nın ilanından 30 yıl sonrasına rast gelir. Kaynaklar genelde Tanzimat Edebiyatının başlangıcını1860 yılında Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayımlanmaya başlaması kabul eder.
Tanzimat sanatçılarının amacı Batı örneğinde bir Türk edebiyatı oluşturmaktı. Bu sebeple bu edebiyatı halka öğretmek için tüm kaynakları, imkânları değerlendirdiler. Ayrıca Batı edebiyatından aldığımız tiyatro, gazete, makale, roman, hikâye gibi türlerin hemen hepsinde kalem oynattılar ve bu türlerin ilk örneklerini verdiler.
Tanzimat dönemi Divan edebiyatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Fakat Tanzimat edebiyatının genel karakteristik özelliğine baktığımızda bir dualizm yani ikilik görürüz. Bu ikiliğin temel sebebi hem siyasî anlamda hem de edebî anlamda yeni kurumların, yeni türlerin oluşması ile birlikte uzun yıllar eski kurumlar, eski türler varlığını devam ettirmiştir. Çünkü bu dönemde hem eskiyi savunan hem de yeniyi savunan sanatçılar vardır. Demek ki Tanzimat edebiyatı dediğimizde eski-yeni çatışmasını merkeze alacağız.
1860’larda Tercüman-ı Ahval ile başlayan Tanzimat edebiyatı 1900’lere kadar varlığını devam ettirir.
Bu dönem sanatçılarından Şinasi, Ziya Paşa, Akif Paşa, Namık Kemal, Agâh Efendi, Sadullah Paşa, Sami Paşazade Sezai gibi isimler modern Türk edebiyatının kurucuları sayılırlar. Bunlar arasında Şinasi ilklerin sanatçısıdır.
Şinası, yazdığı şiirler, romanlar ile aklı, düşünceyi ve modernleşmeyi ön plana alarak kendinden sonra gelen aydınlara öncü olmuştur.
Akif Paşa’nın bu dönem yazdığı “Adem Kasidesi” modern şiirin öncülerinden sayılır. Adem, yokluk demektir. Akif Paşa yazdığı bu şiirle Osmanlı aydınının dünyaya bakışı ile modern insanın aklı ön plana çıkarışı arasında kalan insanın dramını anlatır.
Türkler tarih içerisinde üç ana medeniyet dairesine girmiştir. Tüm toplumsal olayların edebiyatı etkilediği gibi bu üç ana dönem de edebiyatımızda üç dönem meydana getirmiştir.
Sözlü dönem, Türklerin Orta Asya’da daha fazla kendine ait unsurları barındırdığı, kavmî özelliklerin ön plana çıktığı bir dönemdir. Türklerin İslâmiyet ile tanışmasına kadar bu dönem etkisini sürdürmüştür.
Dini dönem, İslâmiyetin kabulünden itibaren Türklerin edebiyatını büyük oranda etkilemiş ve bu etki yüzyıllar boyu sürmüştür. Bu dönem edebiyatında dinî özellikler ön plâna çıkmış, dinî nitelikli eserler vermiştir. Bu dönem 10. Sınıf Türk Edebiyatı dersinin konusudur.
Modern Dönem ise Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlar ve günümüze kadar devam eder. Dinî döneme göre bireyin ve aklın daha ön planda tutulduğu bu dönemde Batı ile etkileşim artmış ve Batıdan birçok edebi tür (roman , tiyatro, deneme, gazete gibi) alınmıştır.
* Resminbüyüğü için üzerine tıklayınız
Yenileşme Dönemi, Yenileşme Nedir?
Yenileşme, var olanın çağın ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesidir. Tüm Batı ülkeleri gibi Osmanlı İmparatorluğu da Yenileşme Dönemi nden nasibini almıştır.
Batı, 16. Yüzyılda Rönesans ve Reform hareketlerine girişerek kilisenin hakimiyetini, skolastik düşünceyi terk eder ve onun yerine aklı, bilimi ve deneyi ön plana alan yeni bir düşünce dünyasına adımını atar. Aklı ve bilimi ön plana alan Avrupa bireyin de önemli olduğu bir Aydınlanma Çağına ayak basar. Aydınlanma Çağı, aklın ön plana alındığı, doğru bilgiye akıl ile ulaşılacağının benimsendiği bireyin kendi yaşantısını şekillendirebildiği, bireyin toplum için/devlet için değil de toplumun/devletin birey için var olduğuna inanıldığı bir dönemdir.
Aydınlanma çağı ile birlikte Coğrafi keşifler hız kazandı. Coğrafi keşifler ile yeni yerler keşfeden Avrupa buraları sömürmeye başladı ve dolayısıyla da zenginleşti. Ayrıca teknik alandaki gelişmelerin sanayiye yansıması ile birlikte sanayi inkılâbı gerçekleşti. Böylece Avrupa karşı konulmaz bir güç haline geldi.
Avrupa’daki bu gelişmeleri izlemeyen, izlemeye tenezzül etmeyen Osmanlı Devleti, onların karşısında maddi olarak güç kaybetti. Avrupa’nın parası ve sanayisi ile baş edemedi. Yine bu dönem ortaya çıkan ve milletlerin kendi devletlerini kurma özgürlüğü düşüncesini yayan Fransız İhtilali, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı Devleti’ni etkiledi ve Osmanlı Devleti büyük toprak parçaları kaybetmeye başladı.
Devletin ileri gelenleri bu kaybedişe bir dur demek adına ilk defa Batının ne yaptığına dikkat etti ve onları yakından izlemek , onların yaptığı yenilikleri uygulamak gerektiğini düşündü. Tabii bu kayıplar en çok askeri alanda yaşandığı için yapılan yenilikler askerî alanda sınırlı kaldı.
Dönem dönem bu yeniliklerin faydasını gören Osmanlı Devleti hızla toprak kaybetmeye devam ediyordu. Padişahların, sultanların ömrü ile sınırlı kalan yenilikler II. Mahmut döneminde hız kazandı ve askerî alandan sıyrılarak, siyasî, ekonomik alanlara da yöneldi. Ancak bu yeniliklere yeniçeriler, ulemalar gibi yenilik istemeyen kesim taş koyunca yenilikler sınırlı, yetersiz kaldı.
Osmanlı , birçok milleti, farklı inanca sahip insanları bünyesinde barındırdığı için tarihin her döneminde diğer devletler tarafından içişlerine karışma tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Öyle ki 1800’lü yıllarda Osmanlı vatandaşı olan Katoliklere Fransa, Protestanlara İngiltere, Ortodokslara da Rusya sahip çıkmış ve bu vatandaşları bahane ederek Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmışlardır.
Osmanlı, bu karışmayı engelleyebilmek için azınlıkların haklarını korumak amacıyla Sultan Abülmecit zamanında Mustafa Reşit Paşa’nın hazırladığı Tanzimat Fermanı’nı diğer adıyla Gülhane Hattı Hümayunu’nu3 Kasım 1839’da Gülhane parkında yayımlamıştır.
Tanzimat Fermanı Maddeleri (kısaca)
Bütün vatandaşların can, mal ve namus güvenliği sağlanacaktır. ( Bu madde ile Osmanlı Devleti bünyesinde yaşayan Müslüman gayri müslim tüm halkın yaşama hakkı ilk defa bir kanun maddesi ile güvence altına alınmıştır.)
İnsanlar mahkemeye çıkarılmadan cezalandırılmayacaktır. ( Yasaların üstünlüğü bir padişah tarafından kabul edilmiştir.)
Herkesten gelirine göre vergi alınacaktır.
Padişahın gücünün üzerinde kanun gücü olacaktır.
İnsanlara mülkiyet edinme hakkı tanınacaktır.
Askerlik işleri düzene sokulacaktır. ( Bu madde ile gayrimüslimler de askere gidecektir. Bu madde Islahat Fermanı’nda değişmiştir.)
Rüşvet ve adam kayırma yasaklanacaktır.
Bu devletler Tanzimat Fermanı ile yetinmemiş ve ülkeyi bugün bile darboğaza getiren Islahat Fermanı’nı 1860 yılında Abdülaziz’e hazırlatıp imzalatmışlardır.
Yenileşme dönemi ve Tanzimat Fermanı ‘nın Türk Edebiyatına yansıması Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı ‘nın oluşmasını sağlamıştır.
İsimler konusunda hazırladığımız şemada somut isimler ve soyut isimleri Varlıkların Niteliklerine Göre İsimler başlığı altında inceledik. Sınavlarda sıkça karşımıza gelen ve standart sapması yüksek olan sorulardandır somut ve soyut isimle ilgili sorular. Bunun sebebi karşımıza gelen soruların daha çok somutlama ve soyutlama ile ilgili olmasındandır.
Somut İsim
Beş duyu organımızdan herhangi bir tanesi ile algılayabildiğimiz, var olduğuna şahit olduğumuz nesnelere verdiğimiz isimlerdir. Duyabildiğimizses, görebildiğimizgörüntüler, ışık vb., tadabildiğimiz acı, tatlı her şey, dokunabildiğimiz tüm nesneler ve koklayabildiğimiz tüm kokular somuttur.
Dokunabildiğimiz: Sıcak su, sıcak hava, soğuk yüz, ıslak zemin vs. gibi dokunmayla hissedebileceğimiz ne varsa hepsi somut isimdir.
Duyabildiğimiz: sesler, gürültüler vs. gibi kulağımıza çalınan tüm sesler somut isimdir.
Tadabildiğimiz: Acılı lahmacun, şerbetli tatlılar gibi dilimizle tadabileceğimiz her şey somut isimdir.
Görebildiğimiz: İnsanlar, filmler, resimler gibi gözle görülen her şey somut isimdir.
Koklayabildiğimiz: Parfümler, hacıyağları, kokular gibi koklamayla ilgili aklınıza ne gelirse hepsi somut isimdir.
Soyut İsim
Beş duyu organımızdan herhangi bir tanesi ile algılayamadığımız, ancak var olduğunu bildiğimiz, hissettiğimiz, inandığımız, düşünebildiğimiz her kavrama verilen isimler soyut isimlerdir.
Aşk, mutluluk, ferahlık, iç sıkıntısı, rüya, hayal, inanç, fikir, kızgınlık, bilgi, günah, sevap gibi aklımıza gelen onlarca farklı kelimeyi soyut isme örnek olarak verebiliriz. Çünkü bu kavramların hiçbirini elle tutamayız, tadamayız, koklayamayız, duyamayız ve göremeyiz.
Soyutlama ve Somutlama Nedir?
YGS ve KPSS gibi dikkat, hız ve beceri ölçen sınavlarda somut isim ve soyut isimler genel olarak karşımıza soyutlama ve somutlama soruları ile çıkarlar. Soyutlama ve somutlama konusu bir hayli basıt olmasına rağmen birbirine karıştığı için bize hata yaptırır. Aşağıda örneklerle bu konulara açıklık getirelim.
Soyutlama Nedir? Soyutlaştırma Nedir?
Tek başına kullandığımızda somut anlamı olan bir sözcüğü cümle içerisinde soyut anlamda kullanıyorsak buna soyutlama ya da soyutlaştırma deriz.
Demek ki bir kelime somut iken cümlede soyut oluyorsa soyutlama vardır diyebiliriz.
Somut >>> Soyut = Soyutlama / Soyutlaştırma
Soyutlama Örnekleri
Beyninde ur varmış. ( Burada beyin kelimesi gerçek anlamıyla kullanılmıştır. )
Onda beyin ne gezer? ( Beyin burada düşünme kabiliyeti anlamında kullanılmış yani soyutlama yapılmıştır.)
Somutlama Nedir? Somutlaştırma Nedir?
Soyutlamanın tam tersidir aslında. Yalnız başına soyut anlamı olan bir sözcüğü cümle içerisinde kullandığımızda somut anlam ifade etmesidir.
Soyut >>> Somut = Somutlama / Somutlaştırma
Somutlama Örnekleri
Bir kız sevdim, ömrümü yedi. ( “Ömür” sözcüğü normalde insan hayatını anlatan soyut bir kelimedir. Ancak burada yenilecek bir şey yerine kullanılmış, soyutken somut yapılmıştır. Dolayısıyla somutlama yapılmıştır. )
Uslan artık deli gönül. ( “Gönül” sözcüğü benlik, his anlamında iken burada yaramaz bir çocuk yerine kullanılmış ve somutlama yapılmıştır.)
Hayallerime gem vurdum bugünlerde. ( Hayal, soyut bir kelimedir. Hayallere gem vurmak derken, hayali gem vurulacak bir ata benzetmiş ve somutlama yapılmıştır. )
Yaşadığımız dünyada gördüklerimize ve duyduklarımıza dair iki ana unsurdan bahsedebiliriz. Bunlardan bir tanesi nesnebir tanesi de harekettir. Nesneler; canlı, cansız, maddi ve manevi bütün varlıklar ve kavramlarken,hareketkavramıbu nesnelerin zaman ve mekân içerisinde hareket etmesi, yer değiştirmesi, durumları, oluşumları gibi bütün durumlarını karşılar. Bu varlıklar arasındaki keskin ayrım dilde de kendini göstermiştir.
Dilde; nesneleri isimler ile hareketi de fiiller ile ifade ederiz. Bir başka deyişle ağzımızdan çıkan sözcük ya isimdir ya fiil.
İnsanlar günlük hayatlarında her eşyaya, kişiye, canlı cansız tüm varlıklara veya düşünceye bir isim verirler. Bu isim sayesinde bu varlığı ya da düşünceyi diğerlerinden ayırt ederiz. İsimler bir durağanlığı, hareketsizliği, bir durumu karşılarlar.
Fiiller, hareketleri karşılar demiştik. O halde fiil ile ilgili yapacağımız tanım da bu yönde olacaktır.
Fiil Nedir ?
Varlıkların içinde bulundukları durumları, oluşumlarını, hareketlerini bir şahıs eki ve kip eki alarak ifade eden sözcüklere fiil denir.
oku-, sev-, say-, gör-, bak-, sıçra-, yaz-, fırlat-, vur-, dokun-, yüz-, iç- vb. sözcükler eylemlere birer örnektir.
Bir sözcüğün fiil (eylem) olup olmadığı nasıl anlaşılır?
Bir sözcüğün eylem / fiil olduğunu anlamak için iki farklı duruma bakmak gerekir.
1. Sözcüğe -mak, -mek mastar ekini getiririz. Eğer anlamlı bir bütün oluyorsa bu sözcük eylemdir.
2. Sözcüğün cümle içindeki anlamına bakarak bu sözcüğün fiil mi yoksa isim mi olduğuna kanaat getirebiliriz. Öncelikle -mak, -mek getirerek tahminde bulunmak her zaman daha sağlıklı olacaktır. Anlama bakarak yaptığımız tahminler bazen bizi yanıltabilir.
oku(mak), fırlat(mak), yüz(mek), dokun(mak), bak(mak), gör(mek), sev(mek), iç(mek) vb. Bu örneklerde -mak, -mek mastarı getirdiğimiz sözcükle uyduğu için bu sözcükler birer eylemdir.
telefon(mak), bardak(mak), ev(mek), kaan(mak) vb. Bu sözcüklere getirdiğimiz -mak, -mek astarı sözcüğe uymadığı için bu sözcükler birer isim soylu sözcüklerdir. O halde:
Not: İsim soylu sözcükler mastar eki almazlar.
Fiil Çeşitleri / Eylem Türleri
1. İş / Kılış Fiileri
İş kılış fiillerinde bir işin yapıldığından, öznenin faaliyet halinde olduğundan bahsedilir. Özne bir hareketi yapmaktadır. Ayrıca öznenin yaptığı bu işten, hareketten etkilenen bir nesne vardır. Bir cümlenin fiili nesne alabiliyorsa o halde bu filler geçişli fiiller dir diyebiliriz. Eğer bu fiiller geçişli fiillerse, fiile sorduğumuz neyi/kimi sorusuna cevap verebilirler. Ayrıca fiilin başına getirdiğimiz “onu” sözcüğü ile bir uyum sağlarlar.
O halde tersine giderek hem bulma işlemini kolaylaştırabilir hem de sağlama yapabiliriz. Bir fiilin başına “onu” sözcüğünü getiriyorsak ve uyumlu bir sonuç alıyorsak bu fiil geçişli fiildir. Eğer fiil geçişli ise bu fiilin yaptığı bir nesne vardır. Eğer bu fiilin bir nesnesi var ise bu fiil iş / kılış fiilidir.
Yusuf, cebindeki kağıdı masaya bıraktı.
Neyi bıraktı? Kağıdı.
(Onu) bıraktı.
Çözüm mantığı: Bu cümlede bırak- fiili iş/kılış fiilidir. Çünkü bu fiilin yaptığı işten etkilenen bir nesne (kağıdı) vardır. Bu fiil nesne alabildiği için geçişli fiildir. Geçişli olduğu için neyi-kimi sorularına cevap verir.
İş Kılış Fiilleri Formüle: “Özne + Nesne”, “neyi, kimi?”, “onu”.
İş Kılış Fiilerine Örnekler:
Kerem, telefonu yüzüme kapattı.
Neyi kapattı? Telefonu. (Nesne)(Geçişli eylem)
Hira, oyuncağı Mina’ya attı.
Neyi attı? Oyuncağı. (Nesne)(Geçişli eylem)
Öykü, şişeyi çöp kutusuna atacak.
Neyi atacak? Şişeyi. (Nesne) (Geçişli eylem)
2. Durum Fiileri
Durum fiilleri, öznenin içinde bulunduğu durumu, konumu anlatan fiillerdir. Bu fiil türünde de işi yapan öznedir ve özne bellidir. Ancak öznenin yaptığı bu işten etkilenen bir nesne yoktur. Bu fiiller nesne almadığı için geçişsiz fiillerdir. Neyi ve kimi sorularına cevap vermezler. “Onu” sözcüğü fiilden önce getirilince anlamlı bir durum ortaya çıkmaz.
Dayımla bunca yıllık küslükten sonra tekrar barıştım.
(Onu) Neyi, kimi barıştık? Cevap yok. (Nesne yok. O halde geçişsiz fiil.)
Çözüm mantığı: Bu cümlede fiilimiz “barış-” fiili. Burada barışmak “ben” öznesinin kendi iradesiyle yaptığı bir iştir. Ancak bu işten etkilenen bir nesne yoktur. Dolayısıyla bu fiil geçişsiz fiildir. Neyi, kimi sorusuna cevap vermez.
Durum Fiilleri Formüle: “Özne + Nesne“, “neyi, kimi?“, “onu“.
Durum Fiilerine Örnekler:
Sokaktan hızlı hızlı yürüdü.
Neyi yürüdü? Cevap yok. (Nesne yok, dolayısıyla geçişsiz fiil.)
Beni görünce aniden durdu.
Neyi durdu? Cevap yok. (Nesne yok, dolayısıyla geçişsiz fiil.)
3. Oluş Fiileri
Oluş fiileri, öznenin kendi isteği, iradesi dışında olan değişiklikleri anlatan fillerdir. Bu fiilerde değişimin zaman içerisinde, kendiliğinden, istemdışı olma şartı vardır. Eylemin gerçekleşmesi için belli bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Oluş fiilerinde nesneye ihtiyaç yoktur. Özne yeterlidir. Nesne olmadığı için oluş fiilleri geçişsiz fiillerdir. Dolayısıyla “Neyi, kimi?” sorularına cevap vermezler.
Bu konuda verilecek en güzel örnek renk değişimleri, yaşlanmak gibi sözcüklerle kurulan cümlelerdir:
Çözüm mantığı:Bu cümlede sararmak fiilinin gerçekleşmesi için özneye ihtiyaç yoktur. Yani çiçek birkaç gün içinde kendiliğinden sararmıştır. Çiçeğin bu durum üzerine yaptığı hiçbir şey yoktur. Bu sebeple “sarar-mak” fiili oluş fiilidir. Fiil (sararmak) kendiliğinden gerçekleşmiştir.
2014 – 2015 Eğitim Öğretim Yılı Türk Edebiyatı dersi ünitelendirilmiş yıllık planlarını hazırladık ve sizlere sunuyoruz. Öğretim programına uygun olarak hazırlanmış bu Türk edebiyatı yıllık planları sınıf düzeyinde verilmiştir.
Her sene başı olduğu gibi bu sene başı da yıllık planlar konusunda hummalı bir çalışma yapılacaktır. Bütün bir yılın planlanması uygulanması kadar önemlidir. Bu sebeple 2011 yılında Türk edebiyatı ve Dil anlatım derslerinin öğretim programı güncellenmiştir. Bu sayfadan indireceğiniz Türk edebiyatı yıllık planları da bu güncellemeye uygun olarak hazırlanmıştır.
Türk edebiyatı dersi yıllık planları ile derslerde başarınız daha çok artacaktır.
9. sınıf hariç hepsi ay ay olacak şekilde hazırlanmış ve düzenlemesi kolay hale getirilmiştir.
Aşağıdaki bağlantılardan türk edebiyatı yıllık planlarını indirebilirsiniz.