Tanzimatla birlikte Türk edebiyatına giren makale, günümüzde özellikle akademik çevre tarafından en çok kullanılan yazı türlerinden birisidir.

Makale, belirli bir konu hakkında bir fikri savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazılara denir. Ayrıca herhangi bir konuda yapılmış çalışmaları, deneyleri insanlara anlatmak, bu deney hakkında bilgi vermek amacıyla da yazılabilir.

Makaleler genellikle gazetelerde ve dergilerde yayımlanır.

Ülkemizde ilk makale Tercüman-ı Ahvâl’in ilk sayısında yayımlanan “Mukaddime” ile Şinasi’ye aittir.

İyi bir makale hazırlamak için aşağıdaki yöntemleri kendinize rehber edinebilirsiniz:

1. Araştırmak amacıyla bir konu seçimş yapılır.
2. Konuyla ilgili bilimsel hazırlık yapılır. Kitaplar taranır, ilgili bölümler not alınır.
3. Yazma aşamasında fikirlerimiz bu alıntılarla birlikte desteklenir ve uygulamaya geçilir.

Makale Örneği:

İbrahim TÜZER, “Merak”ıyla, “Teşhis”iyle, “Teklif”iyle Eskimeyen Bir Yazar: Ahmet Midhat Efendi, Türk Edebiyatı, S. 470, Aralık 2012, s. 36-42.

19 yaşında yazı hayatına başlayıp yarım yüzyıl “yazı makinesi” unvanını hak edecek biçimde durup dinlenmeden her sahada yazan Ahmet Mithat Efendi, malumat sahibi olduğu her şeyden okurlarının da haberdar olması için özellikle çaba sarf etmiştir. Abdülaziz tarafından 1873 yılında Rodos’a sürgüne gönderildiğinde bile, Tanpınar’ın ifadeleriyle söylersek, sanki “menfaya değil, şehrin imarına veya tenvirine”[1] gitmiş gibidir. Şartların olumsuz oluşuna aldırmadan Rodos’ta kısa sürede “Medrese-i Süleymaniye”[2] adını verdiği okulu kurarak alfabeden başlayıp “kozmografya”ya kadar çevresinde toplanan insanları eğitmeye başlar. Yazar, sadece ortaya koymuş olduğu muazzam külliyatıyla değil, genel tarih, dinler tarihi, felsefe, pedagoji gibi dersler verdiği Darülfunun’dan Darülmuallimat’a oradan da 28 Aralık 1912[3] senesinde öğrencilerinin kolları arasında son nefesini verdiği Darüşşafaka’ya kadar varoluşuna dair kimliğinin tüm unsurlarını içerisinde oluşturduğu Osmanlı toplumunu eğitmeye çalışmıştır.

“Osmanlı Toplumu” diyoruz çünkü Ahmet Mithat, herhangi ırkî, dinî ya da başkaca mensubiyetleri gözetmeden Osmanlı coğrafyasında bir araya gelen tüm farklılıkları “Osmanlı” üst kimliği altında değerlendirmeye çalışmıştır. Fakat milliyetçilik hareketleri hız kazanıp farklılıkların iyice koyulaştığı dönemde “Osmanlı”nın ana unsuru olan Müslüman Türklerin, “mefkûresinden, terbiyesinden, ananesinden hiçbir zaman ayrılmama”[4] azmi içerisinde olmuştur. Onun bu eğitmen tavrı bilhassa Batı dünyasıyla yüzleşen ve kimlik bunalımıyla ne yapacağını bilemeyen dönemin “okur”u için tam da başvurulacak bir kaynak olarak karşılanır. İsmail Habib Sevük’ün belirttiği gibi “iri yarı, güçlü kuvvetli, sağlam bünyeli Ahmet Mithat’ın kafası da sıhhatlidir. Bu sayede hafızası dinç ve hatırası boldur.”[5] Bu özelliklerine bir de sınır tanımayan merakını eklersek yazarımız, dönemin arayışta olan insanı için tam bir cazibe merkezi konumuna yükselmiştir.

Ahmet Mithat, destanlardan, masallardan, âşık hikâyelerinden ve meddah anlatılarından sonra roman, hikâye, tiyatro gibi anlatma ve gösterme esasına bağlı yeni türlerin henüz örneklenmeye başlandığı bir zamanda, “merhaba ey karî”, “karîni kiram efendilerim”, “evliyayı nimetim karîlerim efendilerim” diyerek seslendiği okurunun zihinsel seviyesini, her açıdan yükseltmeye çalışmıştır. Kimi zaman kurmaca, kimi zaman da didaktik metinler içerisinden formasyona yönelik olarak yükselen bu samimi ve içten sesleniş, elbette edebî metinleri zaafa uğratmakta; diğer bir ifadeyle, Ahmet Mithat Efendi’nin roman ve hikâyelerinin edebî değerini düşürerek kurguyu zayıflatmaktadır. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, edebî bir eserde olması gereken estetik değer açısından bakıldığında haklı olarak yapmış olduğu “nasıl tulûat tiyatrolarını aktörün devamlı surette seyirci ile konuşması öldürmüşse, Midhat Efendi romanını da muharrirle okuyucunun daima münasebeti öyle bozar”[6] şeklindeki tespitine katılmamak mümkün değildir.

[1] Ahmet Hamdi Tanpınar, “Unutulmuş Bir Eser”, Edebiyat Üzerine Makaleler, Yay. Haz. Z. Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1998, s.246.

[2] Mustafa Nihat Özön, Türkçede Roman, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, s.152. / Ahmet Mithat Efendi’nin “menfa”da devam eden eğitim ve yazı faaliyetleri ile ilgili geniş bilgi için bk. Menfa / Sürgün Hatıraları, s. 216-223.

[3] Hakkı Tarık Us, “Ahmet Mithat’ın Kronolojisi”, Bir Jübilenin İntibaları: Ahmet Mithad’ı Anıyoruz!, İstanbul: Vakit Basımevi, 1955, s.19.

[4] Hakkı Tarık Us, “Ahmed Midhat’ın Büyük Oğlu Dr. Kâmil Yazgıç’ın Sözleri”, a.g.e., s.93-94.

[5] İsmail Habib Sevük, Tanzimat Devri Edebiyatı, İstanbul: İnkılâp Kitapevi, 1940, s.320.

[6] Ahmet Hamdi Tanpınar, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Çağlayan Kitapevi, 1988, s. 405.

Kaan Hoca tarafından yayınlandı

Ankara'da edebiyat öğretmeni olarak görev yapan yazar, evli ve hiç çocuk babasıdır.

Sohbete katılın

1 yorum

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir