Osmanlıcılık, Osman Gazi’ nin XIII. yüzyılda kurduğu, Birinci Dünya savaşından sonra dağılan Türk imparatorluğuna ve bunun uyruklarına verilen “Osmanlı” sözcüğünden gelir. Osmanlılık ilkesini kabul edenlerin yolu anlamında kullanılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu otuz sekiz ulustan kurulu uyruklar topluluğudur. Araplar, Boşnaklar, Çerkezler, Gürcüler, Kürtler, Arnavutlar, Süryaniler, Macarlar, Bulgarlar, Rumlar, Sırplar, Yunanlar, Romenler, Ermeniler, Yahudiler hep birlikte Osmanlı bayrağının altında toplanmıştır.

1908 inkılabından sonra Türkiye’yi idare edenler hakikatte idealist birer devlet adamı oldukları halde, gerek bizzat yarattıkları inkılabın sarhoşluğu içinde gerek şahsi tecrübesizlikleri yüzünden devletin hangi yoldan yürütmek ve hangi ülkü peşinde çalışmak gerektiği konusunda hayli şaşırmıştırlar. İlk zamanlarda bunlar, Osmanlı İmparatorluğu sınırı içinde yaşayan çeşitli milletleri yine Osmanlıcılık ülküsü etrafında birleştirme emelini tercih etmişlerdi. Yine dönemin münevver fikir adamları, gazetecileri, Avrupalılaşma gayesini güden aydınlar, Osmanlıcılık ülküsünde devlet yönetimindeki kişilerle aynı görüşü paylaşıyorlardı.

Avrupa’ nın gelişen ve güçlenen kapitalizmin hızla emperyalizme yönelişi karşısında imparatorluğun varlığını sürdürebilmesi için bazı ıslahat, reform ve yenilik evrelerine girerek batılılaşmak şarttı.

Yaşlanan imparatorluğun gelişen çağa ve dünya koşullarına uyum sağlayabilmesi için yeni bir sistem gerekmekteydi. Bunun için;

a – Mutlak yönetimden, meşruti yönetime geçilmelidir. (Meşruti yönetime geçilirse ve yönetimde azınlıklara da temsil hakkı tanınırsa milliyetçilik akımının etkisi azalacaktı.

b – Kanun-i Esasi ilan edilmelidir. (Kanun-i Esasi ile Osmanlı sınırları içinde yaşayan herkes din, ırk, mezhep ayrımı olmaksızın eşit haklara sahip olacaktı.)

c – Avrupa’ da olduğu gibi meşveret’ e dayanan demokratik özgür bir düzen oluşturulmalıdır.

Bu görüşler neticesinde;

1 – 1876 yılında Kanun-i Esasiye kabul edilmiştir.

2 – Osmanlı Mebusan Meclisi açılmıştır.

Sonunda altı yüz yılı aşkın geçmişiyle Osmanlı İmparatorluğu Batı kapitalizminin isteğine uygun Avrupai siyasal, sosyal ve kültürel kuruluşlarlarıyla “Batılı” bir devlet halini almıştır.

Görüldüğü gibi o tarihlerde Türklük, Türkçülük, Pantürkizm diye bir sorun yoktur. Yalnız Osmanlılık vardır.

Namık Kemal’ in Hürriyet Gazetesi’ ndeki bir yazısında konuyla ilgili görüşleri şöyledir; “Millet din topluluğu anlamındadır. Ve Osmanlı İmparatorluğu Hristiyan, Yahudi ve İslam olmak üzere üç milletten oluşmuştur. Türk milleti yoktur. Türkler bu milletler içindeki birçok kavimden yalnızca biridir.”

Dönemin aydınları ve devlet yetkililerince İmparatorluğun kurtuluşuolarak görülen Osmanlıcılık tezinin çürüklüğü Balkan savaşlarında anlaşılmıştır. Fransız ihtilali sonrasında dünyaya çığ gibi yayılan milliyetçilik imparatorluğun bünyesindeki ulusları etkilemiş ve ayaklanmalarına sebep olmuştur.

Balkan savaşı ve sonrasında gelişen olaylar Türkiye’ nin artık Osmanlıcılık ülküsüyle idare edilemeyeceğini ortaya koymuştur.

Kaan Hoca tarafından yayınlandı

Ankara'da edebiyat öğretmeni olarak görev yapan yazar, evli ve hiç çocuk babasıdır.

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir